Blog
İnsan ait olma hissine muhtaç olarak doğar ve doğduğunda bir bakıcıya muhtaçtır.
İki ayrı bakım veren kişi olduğunda kafası karışır. Tek bir anne olmalıdır onun için.
3 yaşa kadar annenin mümkün olduğunca tek bakım veren kişi olması beklenir.
Bireyin, aileye, barınağa, bir yere ait olma muhtaçlığı vardır.
6 yaşa kadar ev taşınmaları, şehir değiştirmeleri gibi durumlar çocuklarda travma etkisi oluşturabilmektedir.
Nasıl ki yerleşik olunan evin; sokağı, mahallesi, caddesi, şehri, ülkesinin sınırları vardır, kişininde fiziksel, zihinsel ve ruhsal sınırlara ihtiyacı vardır.
Tanışırken nerelisin, kimlerdensin, hangi takımlısın, hangi partilisin, hangi burçsun hangi sene doğdun diye sorulur.
Bir yaşa ait olman gerekir…
Haritalar çizilir. Bölgeler ayrılır.
Trafikte arabalar belirli düzende gitmelidir. Bunu sağlamak için şeritler çizilir.
İnsan sınırlara muhtaçtır.
Fıtratın getirisidir bu aitlik hissi…
Oyunlara kurallar belirlenir. Kurallar ne kadar net ise o oyun o kadar kıymetli olur.
Birey, kişiliğini belli bir sisteme yerleştirdiği zaman kendini tanımlamış olmaktadır.
Her insanın etrafını saran halka halka renkler vardır. Her bir renk kişiliğinde belli sınırları temsil eder.
Bizim konumuz, kırmızı çizgi; kalınlığı ve genişliğini kişinin belirlediği kırmızı çizgiler.
Birey, kendisine yapılmasını istemediği tutum ve davranışları, rahatsızlıklarını bu çizgiyle belirler.
Kendisine nasıl davranılması ya da davranılmamasının sınırıdır bu renk.
Sınır koyamadığı sürece, kırmızı çizgisi netleşmediği sürece, insanlara ‘hayır’ diyemez, kendisine yapılmasını istemediği şeylere ses çıkaramaz ve kabullenir.
Bu durum bazen yıkıcı sonuçlar doğurur.
Hayır diyemediği için, başkasına kefil olmuş borçlular, bir çok defa aynı kişi tarafından tacize uğramış kimseler, istemediği bölümde okuyup kendisi ile alakasız meslek hayatları oluşan mutsuz bireyler bu listenin başında yer alır.
Dünyayı bile parsellemeden kullanamayan insanoğlu, eğer kendi sınırlarını çizemez ise bir çok çaresiz durumla karşı karşıya kalır.
Beslenmesini düzenleyemez ise obez olur, uykusunu düzenleyemez ise gergin olur, hayatını düzenleyemez ise yaşamdan soğur…
Kişiliğini oluşturmak için belli sınırlara ve kurallara ihtiyaç duyar bununla birlikte bu sınırın genişliğini yine kendisi belirler.
Bu sınırları olması gerekenden daha daraltan kimseler sıkışmışlık hissi yaşarlar.
Dünya onlara dar gelmeye başlar. Sürekli şehir hatta ülke değiştirmek isterler.
Oysa dar olan kendi kişilik sınırlarıdır. Kendilerini oldukça sıkıştırmışlar belli kalıplara koymuşlardır.
Küçük bir tasvir yapalım;
Bu tasviri, bir kâğıda çizebilir ya da gözlerinizi kapayarak zihninizde canlanmasına izin verebilirsiniz…
Büyük bir daire çizin, şimdi o dairenin ortasına küçük bir daire daha çizin…
O büyük daire toplumsal dayatmalar olmaksızın kişilik için gerekli sınır dairenizken, küçük daire; potansiyeli daraltan toplum baskısını üstünüzde hissettiren, ne derler tedirginliği yaşatan, sınırlarını bireyin değil toplumun belirlediği dairedir.
Birey, büyük dairede ki alanının potansiyeli keşfedemez ise küçük dairenin dağıtımlarına maruz kalır.
Kendini tanımak kişiliğini oluşturmak için sınır edinmelidir ve bu sınır çerçevesinde neye evet neye hayır diyeceğine karar verebilmelidir.
Birey, toplumun belirlediği küçük sınırlar içinde yaşamayı değil kendi doğrularını tercih ederek kararlar almalıdır. Potansiyeli ne? Hayatında ki olmaz dediklerini kimin için belirliyor farkında olmalıdır.
Şurası gerçek ki sağlam kişilikli insanlara hayranlık duyulur.
O insanların hayatlarına bakıldığında, kurallar ve belirli sınırlara göre yaşadıkları görülür.
Bu sınıra ister disiplin, ister irade, ister başarı sırrı, ister nefis terbiyesi ya da evren yasası deyin kelime ve başlıklar değişmiş olsa da sınırların düzeni hep istenecektir.
İsmi ne olursa olsun belli ölçüler ve düzen içindeki insan afiyette olur.
Hayvan ve bitkilerin bile belli ölçüsü, yediği yemişi ve onu yeme şekli, kök verme modeli vardır.
Anka kuşu, kanatlı hazinenin içinde, aşkın yanında iken dönüp bir leşe tenezzül göstermez.
Kendi hazinesini fark eden insan sınırının dışında kalmış olana tenezzülü olmaz.
Kişinin sınırları olmadığı sürece kendini bulamaz.
Özgürlüğünü kazanmak, sınırlarını belirlemekle başlar.
Hanife Eldem
https://instagram.com/hanedem_danismanlik?igshid=ggavh4gd5ptq
“Dünyayı bile parsellemeden kullanamayan insanoğlu eğer kendi sınırlarını çizemez ise birçok çaresiz durumla karşı karşıya kalır.”
Tecrübeyle sabittir,kesinlikle !
“Kendi hazinesini fark eden insan sınırının dışında kalmış olana tenezzülü olmaz.”
Bu da yazıdaki favori cümlem
Her cümlesiyle her fotoğrafla harika olmuş elinize yüreğinize sağlık. Ben alacağımı aldım
Yaşamın gerçeğinden kaçılamıyor.
O nedendir tecrübeye mecbur kalışlar