Blog
Bir Güneşin Hikayesi
- Mart 10, 2018
- Yayınlayan: Hanife Eldem
- Kategori: Sizden Gelen&Yaşamdan Hikayeler
O bir Konya kızı Şimdi ise Afrika Cameroon’lu
Bu gurbet; para kazanmak için çıkılmış gurbetlerden farklı…
Kocaman bir gönül işi
Bir Allah kelamı duyurmak için başlatılmış bir yol…
Onun hikayesi çok uzun ve uzaklardan…
Bize ufak bir meltem gönderdi…
Ve biz o esintiyi sizlere ulaştırmanın sevinci içindeyiz.
Sayfamız da renk olmalı derken renkleri tanıyoruz…
Diyorum bu kadar sevindirecek ne yaptın?
Diyor ki; bir beyazın bir siyahiye iltifat etmesi yeterli, tüm sevinci bir beyaz tarafından farkedilmek…
@esmabayavöztürk Kalemiyle
Karanlık gecelerin
Karanlık geçmişlerin
Aydınlığı olması hasebiyle💕🇨🇲🇹🇷
Bir Güneşin Hikayesi
Sizin şehrinizde de bugün güneş doğduysa siz de yeni bir hakkı kazanmış ve seçilmiş kişilerden olmalısınız. Ben neden şanslı olayım ki, derdim başımdan aşkın, işim gücüm var vs. diye dertli olanlardansanız; bugüne iki kat teşekkür ile başlayanlardan olmanızı acizane tavsiye ederim.
Ki bu nimeti elinde olmayan nice insana şahit oluyoruz. Gerçi işinizin okulunuz ya da herhangi rutin bir göreviniz devam ediyorsa ülkeniz savaş ya da sömürge altında olmadığı için bir teşekkür borcumuz daha oldu galiba…
Acizane bugün için günle beraber bana yeni bir hediye verildi, o hediye ki sizlere ulaşabilmek.
Yazı yazmama vesile olanlara, size ulaşmasını sağlayanlara ve tabi ki siz değerli okuyucularımıza teşekkürlerimi iletmeden devam edemedim…
Bunları böyle sayıp uzatmak yerine sözü bir ayete bırakayım “O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”(İbrahim Suresi 34)
Muhakkak ki sözün en güzeli Alemlerin Rabbine mahsustur. Zaten bütün olay da özetlendi. Teşekkür ed(e)meyen insan etrafına ve sahip olduklarına bak(a)mıyordur ve sonucu zalimleştirir. Zalimleşmemek ve zalimleştirmemek için insanların gönüllerine dokunmayı öğrettiler bize, zira yazımızın amacı da tamamıyla bu sebepledir.
Bir hedefi, bir insanın gönlüne atmak; emek ister, zahmet ister ama sonucu rahmet olur.
Buraya küçük bir parantez açalım: zahmet ve rahmet kelimeleri arapça kökenlidir ve yazılış harfleri aynıdır fakat; Rahmet (رحمت) ile zahmet (زحمت) arasında bir nokta farkı vardır; sabreder de yılmazsak, nasipte de olunca Allah zahmetteki noktayı kaldırıveriyor..” kalkan o noktayla beraber bizim gönlümüze bir tohum, bir hedef konuldu ve biz de bu vesile ile güneşin başka doğuşlarına şahit olmak için düştük yollara..
Kim bilir sizin gönlünüze dokunanlar ya da sizin gönlüne dokunduklarınız, nerede, nasıl gün doğumuna şahitlik edecekler. Ne kadar heyecanlı bir o kadar da zahmetli bir süreç, bakalım yeni bir güneşin doğuşu hangi noktaları alıp rahmete çevirecek ve bizi nelere şahit edecek…
Güneşim bugün Kamerun’un Maroua şehrinden doğuyor. Hani burası Afrika kıtasında bir ülke olunca bir tabir geliyor hatıra“ güneşin unuttuğu şehir” burası öyle değil, tam tersine her gün daha parlak doğan bir güneş var..
(Bu arada güneş ayrım yapmaz insanlar gibi, emir kuludur. Dilimize tabiri sokan zihniyette yanlışlık vardır. Rahman karanlık günleri veriyorsa aydınlığın habercisidir o sancılar.)
Güne başlamadan bizim mutluluğumuz başlıyor buralarda. Çünkü kainat daha uyanmadan, şehrin sokaklarında müezzinlerin sesleri her bir tarafı sarıyor. Güneş ışıklarını saçmaya başladıkça şehri başka sesler sarıyor. Kuş seslerinden bahsetmiyorum. Kalbimizi açmalıyız ve daha derinden dinlemeliyiniz, zira o kadar zalim ve kafirin arasından bu sesleri duymak, bir mucize ve huzur sebebimiz olacak. Bu ses Hafızların sesleri…
Huzuru okuduğunuz şehirden hissettirebildiysek içinizden geçen ayeti dillendirelim; “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff Suresi 8)
Güneş yükseldikçe şehirdeki koşturmaca da başlıyor. Bizler daha tam uyanamamışken; koşu yapanları mı arasınız, ekmek teknesini başının üzerine almış rızık aramaya çıkanlarımı…
(Kamerunda insanlar bütün eşyalarını başlarının üzerinde gayet dengeli bir şekilde taşıyabiliyorlar)
Okula giden çocuklar, işe giden insanlar… Özetle gün doğduğu bu yerde akşama kadar hayat akıyor…
Yalnız biraz farklı akşam oluyor… suya hasretle, belki bir lokma ekmeksiz geçen günlerle, Kur’an’ı Kerimi iki kapak arasından okumanın hasreti ile, belki sıraları olan okul veya Kuran Kursunun özlemiyle, belki halısı gölgeliği olan bir camiye hayaliyle ama daima şüķür ile akşam oluyor…
Bizler aynı gökkubbenin çocukları değil miyiz? Güneşimiz, dünyamız bir değil mi? Peki o zaman neden bu feryatlarımız? Başkalarının hayallerine dahi sığmayan hayatlara sahipken, neden bu memnun olmayışlarımız? Düşünelim bugün sadece düşünelim, sahip olduklarımızı ve soralım kendimize güneşin doğduğu başka şehirde olmamak için de ödedik? Güneş ışıkları yerine bomba sesleriyle uyanmamak için neler yaptık bugün?
Uçun kuşlar, haber verin ülkemin nadide insanlarına, bugün farklılarsa ve sahip olduklarını görebilenlerdense, sahip çıksınlar aynı güneşle beslenen tüm müslüman kardeşlerine…
Maroua’lı Mus’ab