Blog
İbn Haldun’un dediği gibi: coğrafya kaderdir.
Kişi, hayatında kendi tercihlerini yaparak dünyaya gelmez.
Dünyaya gelirken, bulunduğu şartları konumunu tercih edemez.
Yaşamın ilk yılları tamamen kendisinin kontrolü dışında bir ortamda geçer ve gelişimi bu şartlarda tamamlanır.
Yaşamın geri kalanının çizgisini belirleyecek olan bu dönemin önemi büyük olmakla birlikte karakter ve kişiliğinin oluşmasında etkilidir.
İlk çocuklukta yaşanan birçok anı bugün olan yaşamı şekillendirir.
Birçok acı ise bugüne aşıdır.
Zorlu hayatları olan birçok bireyin geçmişte zorlu çocuklukları olmuştur.
Bu durum diğer açıdan bakıldığında travmaların devam etmesi olarak yorumlanır ve tanımlanır. Başka bir diğer açıdan ise yaşanacak tüm zorlukların aşısı niteliğini taşır.
Yaşanacak birçok olayı olgunlukla karşılayabilmeyi bazen daha güçlü olmayı sağlar. Bu olumlu dönüşümdür.
Olumsuz dönüş ise kişinin hayat kalitesini düşürmesidir. “Kurbağa çorbası” olarak geçen hikayeyi bilirsinizdir. Konuyu bütünlemek adına paylaşmak isterim;
Bir kurbağayı kaynar su dolusu bir kazanın içine atıldığında kurbağa can havliyle kazandan dışarıya sıçrayacaktır.
Acı verici bir deneyim ve belki birkaç yanığın ardından, muhtemelen yaşamına kaldığı yerden devam edecektir.
Peki, başka bir kurbağa soğuk veya ılık su dolusu bir kazanın içine atıldığında ve su yavaş yavaş ısıtıldığında, kurbağa yaklaşan tehlikeden habersiz, kazanın içerisinde kalmaya devam edecektir. Gittikçe artan su sıcaklığı kurbağayı daha da sersemletecektir, yerinden kıpırdayabilecek hali kalmayana dek…
İşte bazı acı deneyimler kişide bu kurbağa çorbası örneği gibi yavaş yavaş işler ve doğal bir durummuş gibi yansır.
Kişi ne zaman bu durumun farkına varır ve zıplayıp kurtulmak ister ise bu durumda bir gayret edinmesi ve yeniden yapılanması gerekir.
Bu yapılanmada bu acıdan kurtulma isteği ve gayreti acıyı serbest bıraktırmayı gerektirecektir. Yıllarca acıya tutunarak ona bağımlı halde yaşam düzenini değiştirmesi gerekecek ve o sıcaktan boşluğa havaya sıçrayacaktır. Eğer nereye gideceğini de bilmiyor ise bu his bir boşluk oluşturur.
Acı çekmeye harcanan enerji bir anda ortada kalmış akımı yüksek bir voltaja dönüşebilir. Bu durum bazen öfke patlamalarına bazen daha çok üzülmelere sebep olabilir ama aynı zamanda sürecin bir parçasıdır. Bu süreçle başa çıkmakta zorlandığında kişi, geriye dönmek isteği ile bulunduğu rahatlık bölgesinden ayrılmanın gerekliliği arasında bocalama yaşar. Geriye dönmek, acılarla baş başa kalmayı tercih etmek, başka bir dünyanın mümkün olduğunu bilen birine daha çok acı verir ve bocalama süreci artar.
Oysa oluşan boşluğu aşabilecek güç kişinin içinde mevcuttur. Bağımlılığından kurtulmak için yapacağı fedakarlıkların içinde öfkeyi ve üzüntü duygusunu dengeleyebilecek ve aşabilecek gücü ortaya çıkartarak sonuca ulaşabilmeliyiz.
Bunun içindir; bir bağımlılığın yerine güçlü bir amaç edinerek kendi boşluklarımızı doldurabilir ve yaşamımızda gözle görülür değişimler yaratabiliriz.
Hanife Eldem
https://instagram.com/hanedem_danismanlik?igshid=ggavh4gd5ptq